Adım Kanye Omari West, 8 Haziran 1977’de Atlanta’da doğup Chicago’da büyüdüm.. Beni bazılarınız rapçi, bazılarınız prodüktör, bazılarınız moda ikonu olarak görüyor. Ben ise 90ların sonundan bu yana teker teker hepsi oldum.
Anne-babam ayrıldıktan sonra annemle yaşamaya başladım, annem eğitim görevlisi olduğu için biraz fazla okul değiştirdim, hatta bi ara Çin’e bile gittik. Sanata her zaman merakım vardı, 5 yaşımdayken şiir yazmaya başladım, 13 yaşıma geldiğimde ilk rap parçamı (Green Eggs and Ham) yazdım ve kötü bi stüdyoda da olsa kayıt almak için annemi ikna etmem çok da zor olmadı çünkü zaten her zaman beni destekliyordu. Bu olaylar sırasında tanıştığım No. I.D. ile yakın arkadaş olduk, ilerleyen zamanda da prodüktörlük anlamında bana çok şey öğretti, hatta 15 yaşımda aldığım ilk sampler’ımı kullanmayı bile ondan öğrendim. Üniversiteye geldiğimde, yoğun ders programımın müzik çalışmalarımı engellediğini fark ettim ve 20 yaşımda okulu bırakıp hayallerimiz peşinden gittim.
Bu arada 19 yaşımdayken çıktığım bi sahnede Freestyle yaparken videom var.
İlk beat’imi 1998’de yani 21 yaşımdayken Jeramine Dupri’nin ilk albümü Life in 1472 için 5.000$’a sattım. Sonrasında bir süre boyunca “ghost producer“ oldum, yani işi ben yapıyorum ama başkası yapmış gibi gözüküyor ve tüm ilgi ona gidiyor. Ghost producer’lık yaptığım adamla olan anlaşma yüzünden kendi albümümü yayınlayamadığım için Go Getters adında bir rap grubu kurduk ve ilk ve tek albümümz olan World Record Holders’ı 1999 yılında yayınladık.
Çıkardığımız albüme birlikte artık doğrudan çalışabiliyordum, artık çalışmalarım kendi adımla çıkabiliyordu. Bununla beraber kendimi bi anda Roc-A-Fella Records’da prodüktör olarak çalışmaya başladım. 2001’de Jay-Z’nin Blueprint albümünde prodüksüyonunu yaptığım 6 parça ile adımı biraz daha duyurdum. Aynı dönemde Beanie Sigel, Freeway, Cam’ron, Ludacris, Janet Jackson ve Alicia Keys ile de çalışma fırsatı buldum.
2002’nin ekim ayında belki de hayatımı değiştirdi diyebileceğim bir olay yaşadım, sadece prodüktörlük yaptığım o günlerde bi trafik kazası geçirdim ve alt çenem paramparça oldu. Dinlendiğim sırada asıl hayalim olan rap yapma fikrini tekrar düşündüm ve kazandan 2 hafta sonra çenem daha iyileşmeden “Through the Wire“ adlı kazadan sonraki deneyimimi anlattığım parçayı kayıt aldım. Çünkü gözlemlerime göre, tüm iyi MC’ler yaşadığı problemleri anlatıyordu. Bu parçayı aralık ayında çıkardığım Get Well Soon adlı mixtape’ime koydum, albüm’le uğraşmak acımı azalttığını hissediyordum. Bu albümü yaparken aynı zamanda da The College Dropout adlı albümüm için de çalışmaya başladığımı duyurdum, bu albümün konusu ise genel olarak kendi kararlarını almak, toplumun senin yerine karar vermemesi ve baskılar üzerineydi.
İlk mixtape’imi çıkardıktan sonra gelen tepkiler beklediğim gibi değildi, çok fazla eleştiri almıştım. Ve herkese kanıtlamam gereken bir şey vardı. Nasıl önceden beat’lerim kötüydü ve onları muhteşem hale getirdiysem rhyme’larım için de aynı şey yapabilirdim. Şimdi rhyme’lara odaklandım ve yine en iyisini yapacaktım.
2004’de çıkış albümüm olan The College Droupout ‘ı yayınladım ve bununla birlikte G.O.O.D Music’i kurdum. Yanımda aldığım ilk isimlerse Common ve John Legends oldu. Bir sonraki sene en iyi R&B şarkısı, en iyi rap şarkısı ve en iyi rap albümü olmak üzere 3 Grammy kazandım ve bu konuşmayı yaptım.
Arından AIDS bilinçlendirme konserine çıkıp Heard ‘Em Say ‘i söyledim. Bilmeyenler için şimdiden söylemiş olayım, AIDS’in istenmeyen insanlardan (siyahlar ve homoseksüeller) kurtulmak için insan yapımı bir hastalık olduğunu düşünüyorum, parçada bunun hakkında zaten. Bütün bu olaylar yaşanırken bir yandan da bir sonraki albümüm olan Late Registration’ın teklilerini yayınlamaya başladım ve Ağustos ayında albümü yayınladım. Eylül’de, Amerika’da çıkan kasırgada zarar görenler için yardım toplama yayınına katıldım ve pek hoş karşılanmayan açıklamalar yaptım. O kadar hoş karşılanmadı ki sonrasında George Bush, açıklamanın kendi dönemindeki en iğrenç anlardan biri olduğunu söyledi.
2006’da bu sefer de yeni albümümle 3 tane Grammy kazandım. Eylül 2007’de 3. solo albümüm olan Graduation’ı yayınladım, kasım ayında annem hayatını kaybetti. 2008’de yeni albümümle 4 tane daha Grammy kazandım. Kasım ayında 4. Albümüm olan 808s & Heartbreak’i yayınladım. 2009’da Nike ile anlaşarak Nike Air Yeezy’leri çıkardık, senenin devamında ise We Were Once A Fairtale adında bi kısa film çıkardım. Bu arada yine 2 tane de olsa Grammy almayı ihmal etmedim. Aynı yıl içerisindeki MTV Video Müzik Ödülleri’nde, en iyi kadın müzik videosunu kazanan Taylor Swift konuşmasını yaparken mikrofonu elinden alıp ödülü Beyonce’nin alması gerektiğini söyledim, tabi bunda biraz alkol’ün ve Beyonce’nin Jay-Z’nin eşi olmasının payı olabilir, zaten bi kaç ay sonra katıldığım talk show’da üzgün olduğumu ve özür dilediğimi de dile getirdim, 2015’de de zaten Jay-Z’nin gözcülüğünde ayaküstü de olsa MTV Video Müzik ödüllerinde barışıp el sıkıştık sonrasında da Taylor bana Michael Jackson onu ödülünü verdi.
2010 Aralık ayında MTV tarafından yılın adamı seçildim. 2011 Haziran’da ise G.O.O.D. Music olarak Def Jam bünyesine girdik. Ağustos ayında ise Jay-Z ile birlikte Watch the Throne’u yayınladık. 2013’de kızım North West doğduktan hemen sonra Yeezus adlı albümümü yayınladım. 2016 şuabt ayında The Life of Pablo’yu yayınladım, yazın çıkan Famous albümümle yine Taylor Swift’e dokundurdum.
2017’de Break the Simulation adında bi felsefe kitabı yazmaya başladım, aynı zamanda biri solo (Ye) biri Kid Cudi (Kids See Ghosts) ile olmak üzere 2 albüm için daha uğraşıyordum. O zamanlar label olarak (Pusha T, Teyana Taylor ve Nas) bir iş yapmayı da çok istiyordum. Ye’nin bitmesine yakın içime sinmediğini fark ettim ve 1 ayda tüm kayıtları yeniden aldım. Hemen sonrasında Kid Cudi ile olan Kids See Ghosts’u da yayınladım. Bir yandan da Nas’ın albümü olan Nasir’i ve Teyana Taylor’ın K.T.S.E albümünün prodüksiyonunu üslendim.
9. albümüm olan Yandhi’yi 2 kere erteledim, baktım olmuyor rafa kaldırdım (ama tam kaldıramamışım galiba ki sızdırılmış). Ve bunun yerine 2019’da resmi olarak 9. Albümüm olan Jesus Is King’i yayınladım.
Hayat hikayemi anlattığıma göre biraz da genel olarak kendimden bahsedeyim. Kariyerime biraz daha duygusal parçalarla başladım sayılır aslında, annemin estetik ameliyatları sebebiyle hayatını kaybetmesinden sonra uzun bi süre boyunca kendimi suçladım. Paris’teki konserimde “Hey Mama“ yı söylemeye çalıştım ama söyleyemedim.
Kimse auto-tune sevmezken 808s & Heartbreak albümümün hepsinde auto-tune kullandım ve herkes sevdi, seveceğini de biliyordum zaten. Sonrasında çıkardığım My Beautiful Dark Twisted Fantasy albümümde, geçmişteki albümlerinden beğenilen kısımları harmanladığım bi albüm oldu ve çoğu kişi en iyi albümüm olduğunu düşüsede bence hala 808 çok daha iyi bir albümdü.
Yeezus albümümü çıkardığında bu sefer de buna en iyi albümüm demeye başladılar, bence prodüksiyonunu muhteşem olduğu albümde drill’den tutun punk’a kadar farklı sound’lar kullandım. The Life of Pablo’da da bence çok güzel simple’lar kullandım ama albümdeki Famous şarkısı albümün çok fazla önüne geçti bence.
Sonuç olarak herkesin beni sevmesini bekleyemem ama başarılarımı, bu kültüre kattıklarımı yok sayamazsınız.